28 Haziran 2013 Cuma

Bu bir ihbar mektubu: Suç duyurusunda bulunuyorum

Sayın Erdoğan,

Bu mektup size acilen ulaşmalı, çünkü hem bir ihbar mektubu, hem de maalesef çok yakında patlak verebilecek tehlikeli gelişmeleri iş işten geçmeden haber vermeye çalışan bir uyarı mektubu. Suç duyurusu olarak da kabul edebilirsiniz.

Çevreniz çıkar gruplarıyla, rant lobisiyle, ikbâl bezirgânları, bilinçli bilinçsiz ajan provokatörler, bir de siyasî-ideolojik atgözlükleri yüzünden olup bitenleri hiçbir şekilde kavrayamayan akıldanelerle öyle bir çevrilmiş ki en güçlü olduğunuzu sandığınız bir dönemde hızla siyasi sonunuza doğru itiliyorsunuz. Bunlara bir de sizin artık çok iyi öğrendiğimiz  kişilik özelliklerinizi, kör inadı tutarlılık sanmanızı, kibrinizi, öfkenizi, “var mı bana yan bakan!” bıçkınlığınızı ekleyince, sadece kendinizi değil, hepimizi, bütün ülkeyi tehlikeye sürüklüyorsunuz. Korkmayın, askerî darbe ihtimali yok; ama sizcileyin muktedirlerin sonu sadece darbeyle gelmez. Son seçimlerdeki yüzde 50’lik oyunuzun (ki bu oy oranına halen sahip olup olmadığınız çok şüpheli, ayrıca miting meydanlarındaki kalabalığa da fazla güvenmeyin)  düşüşü engellemeye yetmeyeceği durumlar vardır. Çünkü 50 yüzün sadece yarısıdır ve demokrasilerde oy çoğunluğu işin sadece bir bölümüdür. Yurt içinde ve dünya kamuoyunda kişisel yıpranma, itibar yitimi, güven aşınmasıyla; kendi adamlarınızın bile kapalı kapılar ardında yaptığı “ artık dizginlenemiyor, hepimizi uçuruma sürükleyecek bu adam” muhabbetleriyle; insanın bu kadar gerilimi yüklenemeyip zaten sarsılan ruhsal dengesini, sağlığını yitirmesiyle de gelir.

Yerine ulaşacağından kuşku duyduğum, önünüze konan basın özetleri arasında yer bulabileceğini ve önemseyeceğinizi pek ummadığım bu açık mektup, sizi böyle bir düşüşten ve asıl, ülkemizi uçuruma düşmekten sakınmak için yazılıyor.

Ben kim miyim?


Bu mektup elinize ulaşırsa, “Bize akıl öğretmeye kalkışan bu dili uzun karı da kim?” diye soracağınızı tahmin ettiğim için, hiç hoşlanmadığım halde “ben” demek ve kendimden söz etmek zorundayım: 68 kuşağından, soldan gelen, 27 Mayıs darbesinden bu yana Türkiye’nin çalkantılarının içinde her türlüsünü görmüş, bütün darbelerin acısını çekmiş, askeri kışlaların işkencehanelerinden, hapishanelerinden geçip, 12 Eylül sonrasında 12 yıl mülteci olarak yaşamak zorunda kalmış, meslek hayatı, kariyeri, özel yaşamı alt üst olmuş, yani ülkenin duyarlı namuslu insanlarının ortak kaderini kendi çapında yaşamış 73 yaşını tamamlamak üzere olan bir yurttaşım. Hani iktidar olduktan sonra bile oynamaktan hoşlandığınız mağdur rolü var ya, onu rolde değil gerçekte yaşamış olan milyonlardan biriyim.

Kendimi bildim bileli, ister devletten, ister iktidardan, ister örgütten, ister aileden, babadan, ister sevgiliden kocadan; nereden, kimden gelirse gelsin hotzotçuluğa, otoriteye, baskıya eyvallah demedim. Hani yalakalarınızın bile savunamayacağı sözler söyleyip ortalığı kırıp geçirdiğinizde “Başbakan’ın huyu böyle, üslubu böyle, alışacaksınız” deniyor ya, ben de böyleyim işte, huyum kurusun! Haa, bir de kendime yapılmasını istemediğim, bana yapılırsa isyan edeceğim şeylerin başkalarına yapılmasına da dayanamam, isyan ederim. Bu yüzden hem mağdur oldum hem de mağdurların yanında yer aldım hep: işçilerin, emekçilerin, mazlum halkın, Kürtlerin, bütün “ötekiler”in ve de vesayetçi elitlerin 90 yıldır hayat ve siyaset sahnesinin gerisine itmeye çalıştıkları İslami kesimlerin, küçümsedikleri “karnını kaşıyan” halkın yanında... Bir de unutmadan ekleyeyim: Ayıptır söylemesi sosyoloğum; hani bugünlerde pek moda olan, danışmanlarınızın da sizin de ağzınızdan düşmeyen sosyal bilim dalı. Yani son olayları analiz ederken, çevrenizdekilerin bir bölümü gibi işkembeden atmadan, gerçekleri eğip bükmeden, siyaseten değil objektif kriterlerle değerlendirmeyi bilirim. Hiçbir örgütsel-siyasal bağlantım, hiç kimseden, hiçbir kesimden en küçük çıkar beklentim, adalet-özgürlük-barış mahallesi hariç hiçbir mahalleye mensubiyetim olmadığı için de, kafa ve vicdan özgürlüğümün önünde kısıt yok. Bazı kesimlerin varlık nedeni haline gelmiş, psikolojik saplantı olmuş AKP düşmanlığım da yok. Bana göre iyi olanı, benim değerlerime doğrularıma uyanı; söyleyen, öneren, gerçekleştiren kim olursa olsun desteklerim.

Bu yüzden söyleyeceklerime kulak verin. Önümüzdeki zor günlerde, eğer ki hatırlarsanız, “demişti” diyeceksiniz.

Gezi’de ne olduğunu bir de benden dinleyin


“Gezi bir parktan ibaret değil, ne olduğunu anlamıyorsunuz” diyenleri yüzbinlerin karşısında hedef göstererek saldırırken, aslında sizin de Gezi’nin Gezi’den ibaret olmadığını bildiğinizi düşünüyorum. Olayların yirmi günlük seyrini izleyen ortalama zekâdaki herkesin anladığını, bütün cinliğinizle sizin anlamamış olmanız mümkün değil. Parkta çevreci bir protestoyla başlayan olayların ülke çapında isyana dönüşmesi, sandığınız, daha doğrusu kandırılıp inandırıldığınız gibi iktidarınızı hedef almış iç ve dış bilmem ne lobilerinin komplosuyla gerçekleşmedi. Elimizde belgeler var denilerek önünüze sürülen düzmece paranoyak senaryolara inanmayın, güvenmeyin. Bunların bir bölümünü senaristlerinin ağzından veya kaleminden duyduk, okuduk. Siz de can simidi olarak yapıştınız bunlara.  Bir komplo teorisi kurduğunuzda, her şey paranoyayı destekleyen kanıt haline gelir, hele düzmece belge ve yalanlarla beslenirse.

Gezi’deki ağaç koruma eylemini topyekûn direnişe ve isyana dönüştüren, ölçüsüz ne kelime, vahşi polis saldırısı oldu. Zamanlar kötü sayın Erdoğan, zamane çocukları da fırlama. Sosyal medya “başbelası” bir yandan, devletin siyasetin demir yumruğuyla henüz tanışmamış 90 kuşağının gözü kara pervasızlığı ve “sus otur”lara pabuç bırakmayan özgürlük ruhu öte yandan, o vahşi saldırının ört bas edilip geçiştirilmesine imkân tanımadı. Taksim’e önce onların, sonra herkesin dalga dalga akışı o saldırıdan sonra başladı. Henüz ne size ve iktidarınıza kast etmiş lobiler vardı ortada ne de Ergenekoncu komplo. Hele de CHP hiç yoktu, istenmiyordu da zaten. Bir süredir herkesi hizaya getirmeye çalışan buyrukçu, kibirli üslubunuza karşı çok değişik kesimlerde biriken tepki, Gezi eylemcilerini en ağır sözlerle suçlamanızdan ve saldırmanızdan sonra büsbütün kabardı. İsyan; hükümetinize, partinize bile değil, bir süredir sizden farklı düşünce, kültür ve yaşam biçimleri benimsemiş bütün insanları aşağılayan, “bunlar, bunlar” diyerek ötekileştiren,  dizilerin konusundan ne yiyip ne içeceğimize, nasıl sevişip kaç çocuk doğuracağımıza kadar bütün yaşam alanlarına burnunuzu sokan pervasızlığınıza karşıydı. Başkan Baba’lığınıza karşıydı.

Herkesi zırcahil olmakla itham eden zır-alim danışmanlarınız, akla ziyan komplo teorileri üretmekle meşgul olacaklarına kitle psikolojisi üzerine düşünseler, sizi ona göre bilgilendirseler, üslubunuzu eleştirebilseler, size gerçekleri söyleselerdi işler bu boyuta varmazdı belki. Herkesin: şahsınıza, partinize, iktidarınıza, siyasetinize muhalif olan bütün insanların, partilerin, örgütlerin, sizin seveceğiniz deyimle “bütün karnı ağrayanların”, son zamanlarda aşağılayarak hedef aldığınız bütün kesimlerin “yetti gayri” diyerek Gezi’ye,Taksim’e koşmasından ve ülke sathında yeni Gezi parkları üretmesinden başka ne beklenebilirdi ki o koşullarda... Bu arada, evet: darbe nostaljikleri, devrimciliği askercilik oyunu veya şiddet sananlar ve belki gerçekten de yerli-yabancı ajanlar, buldukları fırsatı neden kaçırsınlar, tabii ki oraya doldular. Ve, bırakın bu çapta bir kitle hareketini, en küçük gösteride  birbirleriyle güç yarıştırmak ve kurtlarını dökmek için cam çerçeve kırıp, otobüs yakmaktan çekinmeyen, 80 öncesinin benzer örgütlerinin karikatür devamcısı olan grupçuklar da mevcutlarından daha fazla bayrakları, flamalarıyla oradaydılar. Ve tabii ezilmişliğinden, yoksunluğundan başka kaybedecek şeyi olmayan, mahkûm edildiği hayata itirazını ve öfkesini kör isyanla dile getiren çoğu genç kalabalıklar... Özetle, Gezi bir park olmaktan çıkıp, birbiriyle ilişkisi, ortak amacı olmayan size oy vermemiş öteki yüzde 50’yi birleştiren bir muhalefet odağı haline geldiyse, bu sonucu Beşiktaş Çarşı grubundan terör örgütü çıkarma becerisini göstermiş olan adamlarınız ve bizzat siz yarattınız.

Gelişmeler boyunca her yumuşama ve normale dönüş umudunu kışkırtıcı, cepheleştirici, suçlayıcı söyleminizle yok ederken, komplo teorilerini besleyen yalanları miting meydanlarında kitleleri kışkırtmak için tekrarlarken dolduruşa mı getirildiniz yoksa sizi itidale davet eden yakın çevrenizi dinlemeyip bildiğinizi mi okudunuz, diye soruyorum kendime. Meselâ, köprülerin atılmasına neden olan Cumartesi gecesi saldırısını kimlerin hangi istihbaratı üzerine emrettiğinizi merak ediyorum. Eğer bilinçli olarak çarpıtılmış olmasaydı size ulaşan bilgiler, Gezi parkı direnişçilerinin çadırlarını toplamaya başladıklarını, parkı boşaltmaya hazırlandıklarını, bu işin artık bitirilmesi gerektiği yolundaki sağduyulu çağrıların birbirini izlediğini öğrenirdiniz.

Ortada ağır bir suç var Sayın Erdoğan. Ortada anayasal bir suç var. Ortada demokrasiye kastetme suçu var. Ortada, son beyan ve tutumlarınızla Türkiye’yi dünyadan koparmaya, izole etmeye, yalnızlaştırmaya teşebbüs suçu var. Sizi bu suçlara azmettirenler çevrenizdekilerse onları size ihbar ediyorum. Eğer siz çevrenize rağmen tek başınıza karar verdiyseniz bu uygulamalara o zaman da siz Tayyip Erdoğan’ı Başbakan’a ihbar ediyorum.

Ve yurttaşlık hakkımı kullanarak suç duyurusunda bulunuyorum.

Oya BAYDAR

Kaynak: http://t24.com.tr/yazi/bu-bir-ihbar-mektubu-suc-duyurusunda-bulunuyorum/6915

10 Haziran 2013 Pazartesi

Erdoğan'ın Cevap Verme Algoritmasi



Tayyip Erdogan'in yillar gectikce mukemmelestirdigi ve her sorulan soruya cevap verirken kullandigi bir algoritma var. Iletisim okumus bir insansi olarak irdelemeye calistim.

Bu algoritma bir kac adimdan olusuyor ve eger zamani varsa tum adimlari (1'den 7'ye hepsini), zamani daha kisitliysa bazilarini (genellikle 1 & 3 & 6'yi) kullaniyor.

Daha iyi anlatabilmek icin bir ornekle aciklayacagim. Erdogan'in kucuklugune donup, evdeki vazoyu kirdigini varsayacagim.

Tayyip evde yalnizdir ve annesi eve gelince vazoyu kirilmis olarak bulur.

Annesi: Tayyipp! Vazoyu mu kirdin!

Adim 1: Yapilan yanlisin ifade edilme seklini degistir, onu yanlis olmaktan cikar ve iyi bir sey gibi goster.

- Vazoyu kirmadim, parcalarina ayristirdim ve yeniden sekillendirilebilmesi icin bir duzenleme yaptim.

Bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

"Agaclara zarar vermiyoruz, yerlerinden sokup tasiyoruz."
"Degismedim, gelistim."
"Alkolu yasaklamiyoruz, kullanimini duzenliyoruz."

Adim 2: O sucu isleyecek / hatayi yapacak dunyadaki son insan olduguna ikna et.

- Ben vazoya neden zarar vermek isteyeyim ki? Ben de vazoyum. Vazonun daniskasiyim. O vazo alindiginda, onu omzunda 4 kat, bak rakam veriyorum tam 98 merdiven, yukari tasiyan benim. Vazonun gunesten rengi solmasin diye onu depoya koyalim diyen, kimse kiskanmasin, nazar gelmesin diye arkadaslarim gelince ustunu orten yine benim. O vazonun bir numarali destekcisi benim, niye zarar vermek isteyeyim?

Bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

"Biz niye agac kesmek isteyelim, tam 3 katrilyon agac diktik."
"Biz niye yargiya baski yapalim, Turkiye'deki en buyuk adalet sarayalarini yapan, onlara cumhuriyet tarihindeki en buyuk olanaklari saglayan biziz."

Adim 3: Soz konusu olayin onemini indirge, olayi normallestir, hatta yaptiginin az bile oldugunu orneklerle acikla.

- Ayrica ben vazonun yeniden duzenlenmesine neden bu kadar tepki gosterdigini anlamiyorum. Vazo, daha cok eski komunist ulkelerde kullanilan, artik miyadini doldurmus bir sus esyasi. Bak Amerika'ya, bak Ingilitere'ye var mi evlerde vazo? Hic filmlerde goruyor musun? Modern evlerde goruyor musun? Anca Cavusesku donemindeki Romanya'da, sosyalizm ilettinden kurtulamamis Ukrayna'nin oblastlarinda kullanilan, barok bir sey vazo. Var mi modern dunyada vazonun yeri? Yok. Bu tepkiyi anlamak mumkun degil. Bence vazonun yeniden duzenlenmesinde gec bile kalindi.

Bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

"Alkol duzenlemesi sadece bizde yok ki. Bunu biz mi uydurduk? Bakin iskandinav ulkelerine, Fransa'ya, Ingiltere'ye, hepsinde kat be kat daha fazla kisitlama var. Bizdeki duzenlemeler daha baslangic seviyesinde."

Adim 4: Sefkatinle, erdeminle karsidakini ez. Istesem yapardim ama yapmadim de.

- Simdi bana boyle suclamalarla geliyorsun ama ben istesem o vazoyu 20 kere kirardim. Her gun evdeyim, vazoyla basbasayim. Madem boyle hasmane bir tavrim var neden kirmadim? Istesem kirardim hatta yok ederdim. Ama yapmadim. Sahsi olarak vazoyla her konuda ayni fikirde olmasam da yapmadim, cunku ben senin dusuncelerine saygi duyuyorum. Insanlarin vazoyu sevme hakki benim icin kutsal. Vazoyu vazo oldugu icin degil yaradandan dolayi seviyorum. Ben bu evde vazolarin teminatiyim.

Bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

Bunu sadece Erdogan degil, tum parti kullaniyor aslinda. Guncel ornekleri "Gezi olaylarinda, istesek interneti keserdik, kesmedik." veya Melih Gokcek'in dedigi "Sizi bir kasik suda bogardik ama kahretsin ki demokratiz."

Adim 5: Soruyu asla cevapsiz birakma. Soruya "varsayalim dediginiz dogru" seklinde cevap ver. Bunun olasiligini kabul et ve bu olasiliga karsi da sorumlu bir sekilde davrandigini goster.

- Varsayalim dedigin dogru. Vazonun basina soyledigin seyler geldi. Bu her seyin benim yuzumden oldugunu mu gosterir? Pencereler ceyran yapmis, kedi kosarken vurup kirmis olabilir. Ben bunlarin arastirilmasi icin komsunun oglu Mustafa'ya gerekli talimatlari verdim. Dunku ruzgarin hizini arastiracak, kedinin davranislarini inceleyip bana rapor verecek. Eger bir yanlis tespit edersem o kediyi once ben cezalandiririm. O pencereleri once ben tamir ederim. Her seyi takip ediyorum, her seyi evimiz icin, evimizin guzelligi, ferahi icin yapiyorum.

Bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

"Polisin Geziparki olaylarinda asiri gaz kullanmasiyla ilgili sikayetler var, dogru. Bunlarin incelenmesi icin gerekli yerlere talimat verdim. Eger boyle bir sey varsa, incelecek, geregi yapilacak. Boyle bir seye izin vermeyiz, veremeyiz."

Adim 5: Soruyu soranin bu konudaki samimiyetini sorgula.

- Simdi bir de soyle bir nokta var. Salondaki vazo, dunyada ilk defa yeniden duzenlenen vazo degil. Madem vazolar konusunda boyle bir hassasiyetin var, alt komsunun vazolari, hem de 1 degil tam 2 vazosu, oglu tarafindan kirildiginda neden tepki gostermedin? O zaman neredeydin? Ya da tasinirken seramikleri kirilan Ayse teyzeyle birlikte neden goz yasi dokmedin? Bu vazonun farki yalnizca benimle ilgili olmasi mi? Burada amac uzum yemek degil, bagciyi dovmek. Vazo bahane.

Bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

"Madem agaclari bu kadar seviyorsunuz, ben orman arazisinin icine universite yapilmasin diye yirtinirken neredeydiniz? Neredeydi bu kalabaliklar?"
"Madem basin ozgurugu diye bu kadar yirtiniyorsunuz, 28 subat doneminde neredeydiniz?"

Adim 6: Olaydan yirttin, kendini iyi gosterdin. Simdi bu avantaji rakibini kotu gostermek icin kullan.

- Bu vazo kirmak falan hep Ali'nin (kardesimin) yapacagi seyler. O yapar bunlari. Gecen sene cam dolabin penceresini kiran, kucukken babamin pikabina top atan kim? Ali. Ali'nin zihniyeti kirar ancak vazoyu. Bunun arkasinda da o var; ben sana soyleyeyim. Simdi babamin harcliklara karar verecegi donem yaklasiyor ya, beni okul konusunda yenemiyor, aklinca boyle bir camur atma yolu buldu. Bunlari babam hep goruyor. Babam dogru karari verir, benim icim rahat. Ben hep konusuyorum babamla."

Bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

"Bu gosteriler, kargasalar hep CHP zihniyetinin bir urunu. Bunlarin arkasinda onlar var, secim yaklasiyor ya aklinca oradan vuracak. Marjinal guruplari orgutleyip, uc bes capulcuyla kargasa cikartmaya calisiyorlar. Ama biz halkimizi biliyoruz, halkimiz bunlara itibar etmiyor. Halk her seyi goruyor."

Adim 7: Konu kapandi, cevap verildi. Konusmani kendini ve yaptiklarini overek zirvede birak.
- Ben bunlara bakmiyorum anne. Ben isime bakiyorum. Bak 2 senelik ortaokul hayatimda, sinifin en caliskani olmusum. Herkes beni parmakla gosterir hale gelmis, diger cocuklarin annesi de ogullarina Tayyip gibi ol evladim der duruma gelmis. Bu durumdayiz. Din 5, beden 5, matematik 5. Bu durumdayiz. Ben isime bakiyorum, dersime bakiyorum. Ailemiz icin hayirli bir evlat olmaya, ailemizi, babamin da dedigi gibi evelallah apartmandaki ornek aile konumuna tasimaya calisiyoruum, calisacagim.

Bu teknigin gercek hayattaki ornekleri soyle:

"Ekonimi soyle guzel, imf borclari soyle az, milli gelir soyle yukseldi vs vs."


------------------------------------------------

Bu 7 adim disinda bir de icerlere serpilmis ufak detaylar oluyor. Talimat verdim, arkadaslar cozdu:

Iyi seylerde "biz" de, iliskilendirilmeyi istemedigin seylerde ise "devlet, polis vs" gibi kurum adlari ver.

Iyi seylerde:
"Galatasaray'in stadini biz yaptik ve Galatasaray'a verdik."
"Kayseri'ye galaksinin en buyuk su fiskiyesini yaptik."

Iliskilendirilmek istemedigi konularda:
"Polis gaz kullaniminda asiriya kacmis olabilir."
"Devlet, imraliyla da konusur, herkesle de konusur."

Soruya / suclamaya kendi degerlerini degil suclayanin degerlerini, silahlarini kullanarak cevap ver.

Ornegin, "Anayasada, devlet halkini alkolden, uyusturucudan korur yaziyor. Bu gorev bana verilmis; bu maddeyi biz eklemedik ki."

Adini telaffuz etmek istemedigi insanlarin / kurumlarin ismini farkli soyle, farkli soylenemiyorsa ad tak.

Ornegin Ataturk deme, Gazi Mustafa Kemal de. Ocalan deme, imrali de. CHP deme CeHaPe zihniyeti de.

Cevaplanmasi uzun surecek sorulari sanki cevap evet/hayir kadar kisaymis gibi laf arasinda sor, karsindaki cevap veremesin, hakli gorun.

Mesela onlarca gazeticiyle konusurken birine "sizce gosterilerden ne mesaj almaliyim, siz soyleyin" de.

X sizi soyle elestirdi seklinde bir soru gelince cevabina direkt ad hominem yaparak basla.

"X madem o kadar demokratti, neden soyle boyle haksizliklar olurken sustu? Y'nin Japonya'ya ne hayri dokunmus? Bunlarin amaci bagciyi dovmek.."

Hep yaptiklarini ov ama hic kendini ovme, aksine kendini onemsizlestir.

Ornegin "bu hukumet cumhuriyet tarihinin en buyuk atilimini yapti." veya "Turkiye'nin en buyuk x'ini yine biz yaptik" vs deyip yaptiklarini yuceltirken diger yandan da "Ben hukumdariniz degil, hizmetkarinizim" gibi cumlelerle kendini onemsizlestir. Mesela Van hakkinda konusurken ikisini tek seferde yapmisti: "Yaptigimiz yatirimlarla adeta yeni bir Van insa ettik. Butun bu adimlari nicin atiyoruz? Biz emanetciyiz, hizmetkariz, efendi degiliz."

Her yaptiginin ucuna, genis perspektifli, buyuk bir amac koy.

Ornegin alkol yasasi cikartip " Biz cocuklarimiza ufuk vermek, hedefler gostermek, Fatihler, Mimar Sinan'lar yetistirmek zorundayiz" de ya da kavsak acma toreninde "Hedefimiz 2023" de.

Her yapilan seyi daha da sivriltmek icin eskiden yapilmis kendine gore bir yanlisla birlikte sun.

Her ikisini de abartarak kontrast yarat. Ornegin "Eskiden kahvaltida cocuklara bira iciriliyormus, bu tavsiye ediliyormus. Simdi ise gencleri alkolun zararlarindan koruyoruz."

Her seye hakimsin, her seyi biliyorsun havasi olustur; boylece insanlara otokontrol asila, izlendiklerinin bilinciyle haraket etsinler.

"X'i kimin organize ettigini cok iyi biliyoruz." veya "Ny Times'da GeziParki ilanini kimlerin fonladigini biliyoruz." (zaten indiegogo'da para veren herkesin adi kabak gibi yaziyor.) Konusmalarda kusuratsiz, tam rakamlar vererek her seyi detayina kadar biliyor havasi vermek de bunun bir ornegi.

Ne dersen de hep reasoning (sebep gostermecilik) yap. Mutlaka "cunku" de. Gosterdigin sebep cok muhim degil, insanlarin "sebep?" diye dusunmesine mahal verme.

"Haydarpasa'yi otel yapmak istiyoruz cunku Istanbul'da cok buyuk bir otel acigi var." Burada onemli olan yapmak istedigini once soylemen, bu onemli. Yoksa mantiksiz bir sey dedigin anlasiliyor; mesela cumleyi ters cevirip "Istanbul'da cok buyuk otel acigi var, o yuzden Haydarpasa'yi otel yapmaya karar verdik." dersen ikna edici olmaz.

Reasoning yaparken, kolay gosterilebilir bir sebebin yoksa, "cunku" ile baslayan herhangi bir sey de soyleyebilirsin: "Biz Taksim'i yayalastirmak istiyoruz, cunku millet bizden bunu istiyor."


------------------------------------------------

Bu zavalli hizmetkarinizin tespitleri simdilik bu kadar. Baska inanilmaz tespitlerim olursa yaziyi guncelleyecegim.



KAYNAK: ozanbey.com
http://www.ozanbey.com/w/erdoganin_cevap_verme_algoritmasi.asp

1 Haziran 2013 Cumartesi

Diktatörlük


Yazmıyor


Dünya basını bu direnişi "devrim" olarak nitelendirirken, bizim çanak yalamaktan mesut basınımızın yayın yapmaması ne acı...