Akıp giden hayatın içinde kendi yalnızlığında bir adamın öyküsü Öğle
Uykusu. “Başlangıçları severim” cümlesiyle başlayan kitap, Ulaş Yavuz’un
ilk romanı. Belki de bir öğle uykusundaki 'rüya' gibi kahramanların
hayatlarına, en çok da kitabın ana eksenindeki aşk, yazmak ve yaşamak
konusundaki düşündüklerine değip geçiyor.
Uzay, Hayal, Umay ve
Sonar. İsimlerinde kendilerini de yansıtan kitabın kahramanları kimi
zaman aile bağları, kimi zaman yaşadıkları ilişkiler kimi zaman da
tesadüfler nedeniyle birbirine bağlanıyor. Kahramanların birbiriyle
ikili ilişkileri ve konuşmaları üzerinden, yan karakterlerle de
desteklenerek ilerleyen roman, son dönemecinde okurun karşısında
karşılaşmalar, çatışmalar ve yüzleşmeler çıkarıyor.
Okulunu
bitirdikten sonra hayatını 'yazmaya' adayan Uzay, yazının peşinde tek
kelime yazamadan ama daima 'yazacağım' hissiyle dolu karşımıza çıkıyor.
Hem
kitabın hem de kitaptaki kadın kahramanların ana ekseninde yer alan
karakter 'Uzay'. Dışarıdan neredeyse kusursuz olarak betimlenen Uzay,
kendi içinse adeta hayatın içinde salınan bir yaprağa benziyor. Yazarın
kitabın giriş bölümündeki okula başlama hikayesinde gibi 'neyin doğru
olduğunun farkında olmamak' ruh hali içinde… Herkesi 'sevebilir'
varlığı, adınca bir kapsayıcılık katıyor Uzay’a ama aynı zamanda onu tüm
karakterlerden daha yalnız bırakıyor.
Uzay’ın hikayesi üzerinden
yazma eylemi kitap boyu sorgulanıyor. Okulunu bitirdikten sonra
hayatını 'yazmaya' adayan karakter, yazının peşinde tek kelime yazamadan
ama daima 'yazacağım' hissiyle dolu karşımıza çıkıyor.
Kitapta
sorgulanan tek tema 'yazmak' değil. Belki de bir 'ilk roman' olması
nedeniyle yazar sorguladığı bütün kavramlara romanında yer vermeye
çalışmış.
Kitaptaki en baskın konulardan biri ise aşk... Hayal’in
Uzay’a, Sunar’ın Umay’a, Umay’ın Uzay’a ve daha birçoklarının
birçoklarına duyduğu hisler üzerinden, aşkın bin bir hali ele alınıyor.
Yaşamak,
yaşlanmak, yalnızlık, unutulmak, haklı ya da haksız olmak ve daha
birçok kavram da roman boyunca karakterler üzerinden işleniyor.
Yer yer gerçeklik kurgusu içerisinde ilerleyen romanda, 'ölü adam'
ise kurguya bir anda gerçek üstücülük katıyor. Okuyucu aynı hissi 'Hayat
Bey'in yer aldığı sayfalarda da hissediyor. Hayal ve Sunar’ın babaları,
romanda 'ölü adam' olarak karşımıza çıkıyor. 'Ölü Adam'ın sorgulamaları
ve Uzay’la olan diyaloglarında ebeveynler ve çocuklar arasındaki uçurum
ve bir babanın çaresizliği gözler önüne seriliyor. Çocuklarıyla
yaşadıkları 'ölü adam' için nasıl etkiler bıraktıysa, yaşanılanların
izleri Hayal ve Sunar’ın hayatlarında da belirgin.
Yavuz’un,
kitabın mekan ve olay betimlemeleri de geniş yer tutuyor. Kimi zaman
kurguya tam olarak oturan bu betimlemeler, zaman zaman fazlalık hissi de
yaratıyor. Bir günde geçen kitap aynı zamanda geçmiş zamanları da
karakterlerin anımsamaları üzerinden kapsıyor, bu noktada özellikle
geçmiş ve gelecek zaman ve karakterlerin değişimi sırasında zaman zaman
yaşanan kopukluklar okuyucuyu yorabiliyor. Bir ilk romana göre gelecek
vaat eden kitap, özellikle diyalogları ve karakterlerin
hissettirdiklerini okuyucuya hissettirmesi açısından başarılı ancak
okuyucu kitabı kapatınca, kitabın anlatmak istedikleri daha az ve öz
olarak anlatılabilirdi diye düşünmeden de edemiyor.
Kaynak: sabitfikir.com - Gözde Demirel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder