27 Ağustos 2012 Pazartesi

Öğle Uykusu - Ulaş Yavuz

Akıp giden hayatın içinde kendi yalnızlığında bir adamın öyküsü Öğle Uykusu. “Başlangıçları severim” cümlesiyle başlayan kitap, Ulaş Yavuz’un ilk romanı. Belki de bir öğle uykusundaki 'rüya' gibi kahramanların hayatlarına, en çok da kitabın ana eksenindeki aşk, yazmak ve yaşamak konusundaki düşündüklerine değip geçiyor.

Uzay, Hayal, Umay ve Sonar. İsimlerinde kendilerini de yansıtan kitabın kahramanları kimi zaman aile bağları, kimi zaman yaşadıkları ilişkiler kimi zaman da tesadüfler nedeniyle birbirine bağlanıyor. Kahramanların birbiriyle ikili ilişkileri ve konuşmaları üzerinden, yan karakterlerle de desteklenerek ilerleyen roman, son dönemecinde okurun karşısında karşılaşmalar, çatışmalar ve yüzleşmeler çıkarıyor.

Okulunu bitirdikten sonra hayatını 'yazmaya' adayan Uzay, yazının peşinde tek kelime yazamadan ama daima 'yazacağım' hissiyle dolu karşımıza çıkıyor.

Hem kitabın hem de kitaptaki kadın kahramanların ana ekseninde yer alan karakter 'Uzay'. Dışarıdan neredeyse kusursuz olarak betimlenen Uzay, kendi içinse adeta hayatın içinde salınan bir yaprağa benziyor. Yazarın kitabın giriş bölümündeki okula başlama hikayesinde gibi 'neyin doğru olduğunun farkında olmamak' ruh hali içinde… Herkesi 'sevebilir' varlığı, adınca bir kapsayıcılık katıyor Uzay’a ama aynı zamanda onu tüm karakterlerden daha yalnız bırakıyor.

Uzay’ın hikayesi üzerinden yazma eylemi kitap boyu sorgulanıyor. Okulunu bitirdikten sonra hayatını 'yazmaya' adayan karakter, yazının peşinde tek kelime yazamadan ama daima 'yazacağım' hissiyle dolu karşımıza çıkıyor.

Kitapta sorgulanan tek tema 'yazmak' değil. Belki de bir 'ilk roman' olması nedeniyle yazar sorguladığı bütün kavramlara romanında yer vermeye çalışmış.

Kitaptaki en baskın konulardan biri ise aşk... Hayal’in Uzay’a, Sunar’ın Umay’a, Umay’ın Uzay’a ve daha birçoklarının birçoklarına duyduğu hisler üzerinden, aşkın bin bir hali ele alınıyor.

Yaşamak, yaşlanmak, yalnızlık, unutulmak, haklı ya da haksız olmak ve daha birçok kavram da roman boyunca karakterler üzerinden işleniyor.

Yer yer gerçeklik kurgusu içerisinde ilerleyen romanda, 'ölü adam' ise kurguya bir anda gerçek üstücülük katıyor. Okuyucu aynı hissi 'Hayat Bey'in yer aldığı sayfalarda da hissediyor. Hayal ve Sunar’ın babaları, romanda 'ölü adam' olarak karşımıza çıkıyor. 'Ölü Adam'ın sorgulamaları ve Uzay’la olan diyaloglarında ebeveynler ve çocuklar arasındaki uçurum ve bir babanın çaresizliği gözler önüne seriliyor. Çocuklarıyla yaşadıkları 'ölü adam' için nasıl etkiler bıraktıysa, yaşanılanların izleri Hayal ve Sunar’ın hayatlarında da belirgin.

Yavuz’un, kitabın mekan ve olay betimlemeleri de geniş yer tutuyor. Kimi zaman kurguya tam olarak oturan bu betimlemeler, zaman zaman fazlalık hissi de yaratıyor. Bir günde geçen kitap aynı zamanda geçmiş zamanları da karakterlerin anımsamaları üzerinden kapsıyor, bu noktada özellikle geçmiş ve gelecek zaman ve karakterlerin değişimi sırasında zaman zaman yaşanan kopukluklar okuyucuyu yorabiliyor. Bir ilk romana göre gelecek vaat eden kitap, özellikle diyalogları ve karakterlerin hissettirdiklerini okuyucuya hissettirmesi açısından başarılı ancak okuyucu kitabı kapatınca, kitabın anlatmak istedikleri daha az ve öz olarak anlatılabilirdi diye düşünmeden de edemiyor.


Kaynak: sabitfikir.com - Gözde Demirel

Hiç yorum yok: